DOLAR: 34.6 TL
EURO: 36.4 TL

1914’TE “İZMİR MEKTUPLARI”NDA ÇEPNİLER-3

7 yıl önce
658 kez görüntülendi

1914’TE “İZMİR MEKTUPLARI”NDA ÇEPNİLER-3
Reklam

Bu yazı, Çepniler konusunda bir bütünü ihtiva etmemektedir. Yalnızca son dönem Osmanlı aydınlarından Kazım Nami’nin 1914’teki gezi yazılarından oluşmaktadır. İlgili metnin ilk iki parçası, 1914’te “İzmir Mektupları”nda Çepniler-1 ve 2” başlıklarıyla önceki haftalarda yayınlanmıştır. Eğitimci ve siyasetçi Kazım Nami’nin 1914’teki İzmir seyahatinde, bölgedeki Çepnilerden bir kısmı ve Türk boyları üzerinde yaptığı gözlemlere dair Türk Yurdu Dergisi’nde yayınladığı yazının devamı şöyledir:

“…Eşme ve Alaşehir kazaları arasında yerleşmiş olan “Kayu Hani” aşiretinden, bir kaza neticesi olarak katil sıfatıyla habsedilen Ali Bey nâmında genç bir zatla da görüştüm. “Kayu” tabiri Kavıveya “Kaya” tabirlerinden başka birşey olmamak gerektir. Ali Beyden öğrendiğime göre “Kayuhan” aşireti hürriyetin ilânına kadar göçebe bir hâlde bulunuyor, yazı yaylaklarında, kışı kışlaklarında geçiriyormuş; hürriyetin ilânından sonra iskân edilmişler. “Kayuhan”lılar birçok oymaklara ayrılıyorlar ki bazılarının isimlerini öğrenebildim: “Sarıtekeli, Karatekeli, Kızılkeçili, Manarlı, Hardal, Çapanı (Caberli), Yağcıbedirli, Karayağcı, Musularlı(Musalarh), İnnecifarsak, Gacar (Kaçar), Horzum (Hârizm), Yurhan, Zeamet, Cerîd, Çiyan, Alamaslı, Alıcı, Karasıyır Alıcısı, Saçlı, Karabağ, Araplı, Kızıiışıklı”. Bu İsimlerin ne dereceye kadar doğru olduğunu ve aynı aşiretin daha başka oymakları olup olmadığını tahkik etmek benim için mümkün olmadı. Vaktim ve İşim müsait olsa İdi, bu oymakların bulunduğu yerlere kadar gitmek, onların her hâlini görüp anlamak isterdim. Bu oymakların çoğu bugün bile iskân edememişler, hâlâ göçebe olarak yaşamakta bulunmuşlardır. Kayuhan aşireti Adana, Hüdâvendigâr, Aydın, Halep ve Konya vilâyetleri dâhilinde bulunuyor. Bunların Süleyman Şâh’ın vefatı üzerine Ertuğrul ve Dündar beylerle “Caber Kalesi”nden ayrılan takımdan olmaları mümkündür. Bağdad, Musul, Diyarbekir vilâyetlerinde bulunan Akkoyunlularla Karakoyunluların ve belki daha başkalarının Ertuğrul takımından ayrılanlardan olması muhtemeldir. Tarihlerimizde bu ikinci takım hakkında hemen hiçbir haber yoktur. Ne yazıktır ki Osman Gazi’den evvelki Türk tarihinden bu kadar gafil ve cahil kalalım. Hapishanede Karakeçili oymağından Gök Halil oğlu Ahmed Ali nâmında bir mahbusla da tanıştım. Uzun boylu, arslan yapılı, kara sakallı, otuz beş kırk yaşlarında bulunan bu adam bana ne kadar sevimli geldi. Bana o yanık sesiyle birkaç koşma okudu; mahbuslardan biri de kendisine bağlamasıyla iştirak ediyordu. Kayuhan aşiretinin beylerbeylerinden Curaoğlu’nun bilmem hangi Moskof muharebesine gönüllü kumandan olarak giderken söylediği türküler, bu temiz ruhlu göçebe Türkler arasında ne kadar ateşli okunuyor. Bu türkülerden birkaç kıt’ayı şuraya yazıyorum:

Aslımı sorarsanız yurdun azgını/Ölür giderim de kimseye vermem bozgunu

Oğlan Rusyalı döndürürüm leşine kara kuzgunu/Hani benimde âh ekmeğimi yiyenler

İçip de kahvemi dem sürenler/Geçüp de karşıma kendini öğenler

Onlar hep ilk akşamdan kaçtı/Kızılelma’dan öte der Curaoğlu

Tarlada bağlıdır koçyiğit atı/Tâ evvelden söylenir beylerin medhi

Bilmemişim ana baba kıymeti/Ense yanımda bir karlı dağ imiş.

N’ola hey Ailahım n’ola/Açılan güllerimiz sararıp sola

Meğer Hak’tan bir imdat ola/Ayaklanmaz gayri düşen yiğit

Vezinleri birbirine pek uymayan, kâfiyeleri bozuk giden bu güzel türküleri bizim İstanbul’un heyheyli gazellerine, dümtekli şarkılarına tercih ettiğimi söylersem beni zevksizlikle, kabalıkla itham edenler bulunabilir; fakat bir de bunları o âlemde, çadır altında veya bir köy evinde yanık yanık ırlayan delikanlılardan dinlemeli: Bize Türk ruhunu terennüm eden bu ibtidâî âhenklerden derin derin mütehassis olmamak kabil olmuyor. Ben bu kısa ve sathı seyahatimden bir hakikat anladım ki o da Anadolumuzun hiç görüp gezilmemiş olması, bu güzel kıt’ada nasıl yaşadıklarını bilmediğimiz saf ve temiz Türklerin bizce bütün bütün meçhul kalmasıdır. Aydın vilâyetini senelerce kasıp kavuran meşhur Çakırcalı Mehmed’in mensup olduğu Gacar “Kaçar” aşiretinin, hâlâ İran’da hüküm süren saltanatın müessisini yetiştirmiş olduğunu hiçbir vakit aklımıza bile getirmemişizdir. “Gacar” aşireti büyük kahramanları ve güzel kızlarıyla Anadolu’da pek meşhurdur. Başka oymaklar “Gacar” oymağından kız almağı büyük bir muvaffakiyet ve şeref bilirler” (Kazım Nami, Türk Yurdu, 20 Ocak 1914, sayı: 57, ss. 156-158. Derginin bu kısmının elime geçmesinde büyük katkısı olan Dr. Yalçın Yılmaz Bey’e teşekkürü borç bilirim).

Reklam
Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Yukarı Çık