DOLAR: 34.6 TL
EURO: 36.4 TL

1930’LARIN BASININDA KARADENİZ SAHİL YOLU (1)

3 yıl önce
2.192 kez görüntülendi

Resim bulunamadı
Reklam

Bu yazımızda, 1930’larda Karadeniz bölgesinde kara ulaşımının zorluklarına, mevcut karayollarının durumuna ve Karadeniz sahil yolu projesinin hayata geçirilmesi sürecindeki fikir ve beklentilere yönelik söz konusu dönemde, yerel basında ele alınmış bazı notları aktaracağız. Böylelikle 1930’lu yıllarda Karadeniz boylarında kara ulaşımının yarattığı sıkıntıları, dağları, tepeleri, dereleri aşarak yolculuğu tamamlayabilmenin aldığı zamanı ve getirdiği riskleri; aynı zamanda bölgede sosyoekonomik gelişmişliği nasıl geciktirdiğini, yaşamdan kesitlerle daha iyi anlamış olacağız.
Öncelikle, 1936’da Giresun-Ordu arasındaki karayolu yolculuğuna dair, aynı yılın basınından bir yazıyı aktaracağız. Söz konusu yazıda, Giresun’dan vapurla Ordu’ya giden kişiler, geri dönüşü otomobille gerçekleştiriyorlar. Yol boyunca yaşadıkları olaylar ve yaptıkları gözlemlerin yer aldığı “Ordu’dan Giresun’a Karayolu ile Nasıl Gidilir?” başlıklı yazı şöyledir:
“Geçen pazar günü vapurla Ordu’ya gitmiştim. Dönüş otomobille oldu. Yağmur akşamdan başlamış gece epeyce yağmıştı. Gökler bulutlu… Bulutlar toprağa yakın… Ara sıra yağıyor… Bazen ufukları kararan boz bir aydınlık beliriyor… Tekrar kararıyor ve yağıyor…
Böyle bir günde yola çıktık. Kara yolunun bozuk olduğunu duyuyorduk… Fakat yakından görmediğimiz için belki mübalağadır, diyorduk… Geliyoruz… Yol kumsal düzlüğe uzanan şerit gibi… İlk çıkış iyi… Biraz ilerleyince şerit kıyılarının düz kesilmediği görülür… Yanı başında denecek kadar şehire yakın Çivriz deresi… Bu dere genişçe… Üzerine biri birine uzunlamasına ekli tek ağaçlar atılmış… Üzerinden sırat korkusu çekerek geçilen bu kambur ağaçlar köprü vazifesi görüyor… Ve teker teker geçilmesini ihtar ediyor… Bereket versin dere taşmamıştı… Otomobille suya vurduk… Ve geçtik… Bu arızasız geçişi otonun yeniliğine ve sağlamlığına borçluyuz… Kıyıları hendeksiz, böğürtlen ve diken ağaçları ile bezeli olan bu düz yolun ortası yer yer çukurlarla dolu… Yağmur sularından göl haline gelen bu üstü açık çukurlar, sulara yol vermeyen tabii menfezler olsa gerek… Yolun alt kısmında denize kadar uzun geniş bir toprak var. Burası çalılık… Yolun bozukluğunu bu toprağın işlenmediğine verir gibi bir düşünce ile sarsıldığınızı duyarsınız. Fakat yolun üst tarafında işlenmiş, geniş ve zengin bir düzlük var.
Uzakta yassı tepeler, meyli tatlılaşan bir endamla yükseliyor… Mısır tarlaları türlü sebze ve ürünler. Fındık bahçeleri, ümitleri gerçekleştiren bir enginliğin ifadesi gibi…
İnsan bu zenginliği görünce onun bir yoldan akmasını, dikenlere takılmasını arzu ediyor. Beynimde alakasızlık ve bakımsızlığın şimşekleri çakıyor… Artık, yol güçlüğünü unutur gibiyim. Korkusu çekilen Melit deresine gelmiştik. Bin bir dua ile dar bir ağaç köprüden geçtik… Yol, gittikçe kötülüğü artan bir bela… Bereket, çamur yok… Turna deresini de selâvat getirerek geçtik… Yağmur, gökler boşalıyormuş gibi yağıyor… Nihayet, ilerimizde küçük derelere çattık. Bunlar, yatakları oldukça dik derelerdir. Süreksiz yağmurlarda bile taşarlar… Sık sık rastlanan bu derecikler üzerinde kolayca yapılabilen küçük köprüler de yok… Çektiğimiz sıkıntıyı biz biliyoruz… Bir de Allah bilir… Bazan hayat pahasına olmak tehlikesini gösteren bu acıları yaşayanlar, yaratanın bilmesi kâfi değel… Onları asıl bu işlerde mes’ul olanların duyması lazımdır. Hasılı Ordu vilayeti, kendini Giresun’a bağlıyan sahil yoluna hiç bakmamış gibidir. Halbuki, Ordu’nun bu kısımda iktisadi münasebetleri sıkı ve canlıdır… (Akgün 30 Temmuz 1936).
-Devam edecek-

Reklam
Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Yukarı Çık