DOLAR: 34.6 TL
EURO: 36.4 TL

GİRESUN’UN DEĞERLERİNDEN: GÖRELELİ ABDÜLHAMİD EFENDİ (4)

7 yıl önce
763 kez görüntülendi

GİRESUN’UN DEĞERLERİNDEN: GÖRELELİ ABDÜLHAMİD EFENDİ (4)
Reklam

Nisan 1915’te İngilizlerin kuşattığı Basra’yı geri almak isteyen Osmanlı ordusu “Şuaybiye Savaşları” olarak bilinen harekâtta yenilmiş ve birçok asker ve kamu çalışanı esir düşmüştü. İngiltere bu dönemde dünyada ilk kez “sivil esir sistemi”ni kullanan ülke olmuştu. Osmanlı’nın bitkin düştüğü 1917-1918 yıllarında İngiliz ordusu, beraberindeki Hint ordusuyla art arda Bağdat’a saldırılar düzenledi. Güçsüz kalmış Türk ordusu bu saldırılar karşısında geri çekilmek zorunda kalmıştı. Çekilirken çembere düşen orduda 5000 kişiye yakın Osmanlı askeri, İngiliz kuvvetlerince esir alındı. Bağdat’ta ve Basra’da büyük esir kampları kuruldu. Burada esir alınan askerlere dair Avustralya devlet arşivinde bulunan ve BBC tarafından yayımlanan önemli görüntüler bulunmaktadır. Bu görüntülerden anlaşıldığı üzere, İngiliz ve Hint askerleri Türk esirlere zulmetmiştir. Nakilleri esnasında Dicle’den su içmeye çalışan esirler, Hint askerler tarafından acımasızca kırbaçlanmaktadır (Avustralian War Memorial: FO.0052). Esirlere ancak hayatta kalacak kadar ekmek verilmektedir.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nde alınan kararlar, Türk ordularının aleyhinde bir içeriğe sahipti: Bir maddesinde “İtilaf Devletleri’nin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul’da teslim olunacaktır” kararı yer alırken, diğer bir maddesinde  “Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletleri’nin nezdinde kalacaktır” deniliyordu. 10 Ağustos 1920’de Osmanlı’nın imzaladığı Sevr Antlaşması’nda ise Osmanlı orduları sınırlandırılmış, Türk esirler için önemli bir gelişme olmamıştı.

İngilizler, Irak’taki Türk esirlerin naklolunmasıyla ilgili konuyu ilk defa 1919 Eylül’ünde gündeme taşımıştı. Karadeniz Orduları Başkomutanı İngiliz General Milne, 29 Eylül 1919’da Harbiye Nezareti’ne konuya dair bir teklif sundu. Gerekli görüşmeler, karşılıklı koşullaşmalar iki taraf arasında belirlenmeye başlandıysa da esirlerin nakli uzun zamana yayıldı. Irak’taki esirlerin esaret sürelerinin uzamasında, güvenli yol güzergâhının sağlanamaması ve taraflar arasındaki siyasi anlaşmazlıklar etkili oldu. 1920’ye gelindiğinde ise esirlerin haftalık veya belirli sürelerle biner kişilik kafileler halinde nakledilebileceklerine dair teklif sunuldu. Türk tarafı İngilizlerce sürekli oyalanıyor, İngilizler çeşitli bahaneler göstererek birçok eksik koşulu gerekçe olarak sunuyor, sevkiyatı sürekli geciktiriyordu. Bu durum TBMM ile İngiltere arasında 23 Ekim 1921’de yapılan Esir Mübadelesi antlaşmasına kadar uzadı. İngiltere’nin 1918 sonlarındaki ateşkes antlaşmalarıyla başlattığı Türk esirleri tahliye süreci, 1922 yılı sonlarına dek sürdü. Bu tarihe dek esareti süren ve hastalıkla yaşamını kaybetmemiş olan Türk esirler tedricen memleketlerindeki askeri birliklere sevk edilmeye başlandı. Göreleli Abdülhamid Efendi’nin esareti 21 Ekim 1920 tarihinde bitmiş, bir süre Esirler Misafirhanesi Müdüriyeti’nde tutulmuştur. Ardından, terhisinden anlaşıldığı üzere önce İstanbul’a sevk edilmiş, sonra Trabzon iskelesine gelerek buradan Görele’ye ulaşmıştır.

Abdülhamid Efendi’ye ait bugüne ulaşan yarı oranda tahrip olmuş az sayıdaki askeri evraktan anlaşıldığı üzere kendisi, 1914’te 3. Kolordu’nun 32. Fırkasında görevlendirilmek üzere Trabzon vilayetine bağlı Tirebolu askerlik şubesi tarafından askere çağrılmıştı. 3. Kolordu, 1914’teki Birinci Dünya Savaşı endeksli düzenlemeyle Trakya’da, 1915’te Gelibolu’da, 1916’da Kafkasya’da 1917’deki savaş düzenlemesiyle Suriye’de, 1918’de Filistin’de görevlendirilmişti. Abdülhamid Efendi 1914’te 3. Kolordu’da başlayan askerliğini 1915 yazından itibaren Irak ve Havalisi Kumandanlığı’nın sorumlu olduğu 6. Ordu’ya bağlı 18. Kolordu’da sürdürdü. Ağustos 1917-Haziran 1917 sürecinde 18. Kolordu’nun 14. Tümeni’nde görev yaptığı bir hareket sırasında gerçekleşen geri çekilme anında binlerce silah arkadaşıyla birlikte çembere alınarak İngilizlere esir düşmüştü. Esaret sürecinde kendisine müsaade edildiği zamanlarda yazdığı mektuplarda, gördüğü şiddetten, çektiği açlık ve zorluklardan hiç bahsetmemiştir. Bu durum hem mektuplarının İngilizlerin kontrolünde olmasından hem de ailesini üzmek istemesinden kaynaklanmıştır. Sivil yaşamında ise sık sık esaret altında kendisine uygulanan işkencelerden bahsetmiştir. İngiliz ve Hintli askerler, esaret sürecinde diğer esirlere yaptıkları gibi, Abdülhamid Efendi’yi de aç bırakmışlar, kilometrelerce yolda ona kendilerini taşıtmışlardır. Ayrıca sırtında kum taşıtarak eziyet etmişlerdir.

Reklam
Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Yukarı Çık