GİRESUN’CA BİR DEYİM: “ÇİT ÇAKALI”
Giresun yöresi, oldukça eski bir Türk yurdudur. Yörede Türk kültürünün derinliklerinden gelen ve çoğunun Türklere özgü olduğu dahi bilinmeyen binlerce deyim vardır.
Bunları derlemek ve yazıya dökerek kaybolmamalarını, bir bakıma ölenle ölmemelerini sağlamak için dağ bayır demeden yörenin en ücra köşelerine dek bilgi yolunda koşmak gerekiyor. Elbette binlerce yıllık bu kültürün zerrelerini derlemek ve derin bir havuz oluşturmak imkânsıza yakın, oldukça meşakkatli ve bir o kadar da keyiflidir.
Bu haftaki yazımızda son zamanlardaki alan araştırmalarından elde ettiğimiz yöresel deyimlerden yalnızca birini yazı yoluyla kaydetmeye, paylaşmaya ve yaymaya çalışacağız. Hepsini yazmaya zaten ne sayfalar yeter ne de zaman.
Son derlediğimiz yöresel deyimimiz “çit çakalı”.
Duyduk, sorduk ve öğrendik.
“Çit çakalı” deyimi yöre kırsalında dahi unutulmakta olan özgün bir deyim. Çünkü modern çağda üretim şekli “çitten çubuktan” yüz çevirerek sanayi işçiliğine veya masa başı emekçiliğine dönüştü. Bu deyimin unutulması da doğal bir sonuç haline geldi.
Öncelikle yörede ekin tarlasına, “ekenek” ya da “çit” dendiğini hatırlatalım.
Sonra da yöredeki çakalların şeklen birbirine benzediğini, bu yazının şeklen değil yaşantı tarzlarına vurgu yaptığını belirtelim.
“Çit çakalı” nasıl olur?
Yazları, akşam olup el ayak çekilince çakallar sinsice mısır tarlasına girerler. Orada olanca mısırı vesaire sebzeleri yerler. Karınları doyunca tehlikede olduklarını ve oraya sinsice dadandıklarını unutarak oynamaya başlarlar. Yedikleri tarla sahibine ziyan iken, yemediklerini de bir anlık şımarıklıklarıyla kırıp dökerek ziyan ederler. Karın tokluğuna oynaşırlarken ne ilerisini ne gerisini ne de tarla sahibinin vereceği tepkiyi düşünürler. Takdirinizdir ki; bir de ezan okunurken oynaşmayı kesip uluşurlar. Bu refleksleri onlar için hafızalarındaki her şeyi geçici bir süre rafa kaldırdıkları süreci başlatır. Uluşma anında istemeden yerlerini belli ederler. Çünkü gereksiz uluşmayı, sukunete her zaman tercih ederler. İşte o anda tarla sahibi sinsi çakalların yerini tespit eder ve onlara öfkelenir. Doğal olarak saldırıya geçer. Çakallar hızla kaçışırlar. Ancak olan olmuş, film bitmiştir. Hıncını çit çakallarından alamayan tarla sahibi, yenilgiyi kalbine gömerek durumu kabullenir.
Sonuçta “çakalla çakal olunmaz” der.
Çit çakalının sezonluk yaşantısı bu kısır döngüden ibarettir ve her yere, her şeye zararı vardır. Tarla sahibini kızdıran şey de çit çakalının sinsiliği, kurnazlığı ve akıl yoksunluğudur. Mevzu üç beş mısırın zarar görmesi değildir.
Basit gibi görünse de “çit çakalının” manası derindir.
Huyu suyu belli olan, iyice gözlemlenerek bu haliyle kabul gören “çit çakalı”, halk ağzında kişileştirilerek sinsi, fırsatçı, kurnaz ve menfaatçi kimseler için de kullanılmaktadır:
“Yürü git oradan, seni çit çakalı!” şeklinde kullanılır.
Yöre insanının meramını anlatacağı söz varlığı, yine yöre insanın ortak kültüründen doğmuş ifadelerdir. Bu nedenle “çit çakalı” gibi nice özgün deyimler yöremizin kültür tarihine bir şekilde kaydedilmelidir.
En azından sokak ağzında küfür yerine bu masum ve doğal deyimler kullanılabilir.
Doğal; hem de gazoz yerine yayla suyunu yayladan içmek kadar doğal!
Ne çitimiz biter ne de “çit çakalı”mız diyerek, bu değerli kültürel verileri hafife almamalıyız. Bunları kaydetmeli, dilimize dolandırmalıyız.
Dolanılası bir dildir Türkçemiz!
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.