DOLAR: 34.6 TL
EURO: 36.4 TL

GİRESUN YÖRESİNDE BAZI ANLATILAR (2)

3 yıl önce
2.265 kez görüntülendi

Resim bulunamadı
Reklam

(Geçen haftanın devamı)
Giresun yöresinden derlediğimiz anlatılara “Hortlak” inanmalarıyla devam ediyoruz. Dereli-Geğrez havzasında geçmiş dönemlerde yaşlıların anlattığına göre, Müslüman halk arasında gayrimüslimlerin ölülerinin hortladığına inanılırmış. Mübadeleye dek aynı köyde yaşamakta olan yöre insanı, gömülen gayrimüslim cenazelerinin hortladığını ve gece dolaştığını, sabah olduğunda ise oldukları yerde yığılıp kaldıklarını anlatırlarmış. Anlatılan hortlakları gören olmasa da yeni gömülen cesetlerin kısa zaman sonra yollarda veya bahçelerde yatarken bulurlarmış. Bu gibi olaylardan sonra civardaki Müslüman halk korkar, gece evlerinden dışarı çıkmazlarmış. Anlatılana göre olayın aslı şöyle imiş: Gayrimüslim eşkıyalar, geceleri köy içinde rahat dolaşabilmek için Müslümanlar hortlaklardan korksun, dışarı çıkmasın diye yeni ölenlerin cesetlerini mezardan çıkarıp insanların görebileceği yerlere bırakırlarmış. Anadolu’nun her köşesinde çeşitli hortlak hikâyelerine rastlamak mümkündür. Kayda geçmesi açısından sahadan derlenen bu kısa anlatıları da nakletmiş bulunuyoruz. Hortlak ve cadı inanışları konusunda Araştırmacı-yazar Mehmet Berk Yaltırık’ın çeşitli uluslararası makaleleri ve yayınlanmış kitapları bulunmaktadır (Bkz. M.B.Yaltırık, “Türk Kültüründe Hortlak-Cadı İnanışları”, Tarih Okulu Dergisi, Yıl: 6, Sayı XVI, 2013, ss. 187-232; S. Sarpkaya-M.B.Yaltırık, Türk Kültüründe Vampirler, Karakum yay., Ankara 2018).
Yörede anlatılan başka bir efsane ise “Kabaktan Çıkan Ejderha”dır: Bir kadının tarlasında çok büyük bir kabak yetişmiş. Bir soba kadar büyüklükte olan kabak, devamlı büyümeye de devam ediyormuş. Bunu gören köylüler heyecanla, endişeyle, korkuya kapılarak beklemeye başlamışlar. Çünkü kabağın içinden bir ejderha çıkacağını düşünüyorlarmış. Gitgide ejderhanın kabaktan çıkınca herkesi öldüreceğinden korkmaya başlamışlar. Korkuya kapılan köylülerden biri kabağı uçurumdan aşağıya yuvarlamış. Kabak parçalanınca görmüşler ki içinde ejderha yok. Uçurumun dibinde ise inek otlatan kadınlar varmış. Kabağın parçalarını toplayarak evlerine götürmüş, yemek yapmışlar.
Yörede anlatılagelen kısa bir sözlü aktarım da “Adıçetin”dir: Köylülerin inanışına göre evin ocak başında (yer ateşinin yakıldığı kısımda) “sincap” kelimesi kullanılmazmış. Çünkü ocak başında her sincap denildiğinde bir sincabın öldüğüne inanılırmış. Bu yüzden sincap yerine “adıçetin” denilmesi doğru bulunurmuş.
Anadolu’da hatta dünya genelinde yaygın bir inanış olan “cadı/cazı” inanışına yönelik, Dereli yöresinden “Cazı Kadın” bir anlatıyı da şöyle nakledelim:
Köyün birinde bir kadının cadı olduğundan şüpheleniliyormuş. Köyde bir bebek ölse sorumlusu şüpheli olan bu cadı kadın oluyormuş. Bir bebek ölünce annesi “bebeğimin ciğerini yedi” diye bu kadının kapısına dayanırmış. Cadı diye şüphelendikleri kadın, köyde çeşitli bitkilerden ilaçlar yapıp hastalıkları tedavi edermiş. Ancak kötü amaçla muskalar ve büyü de yaparmış. Kimsenin anlamlandıramadığı bazı tuhaf davranışları da varmış. Örneğin, ocak başında yanmakta olan ateşe bir şeyler atar, dualar edermiş. Bazı tahılları da karıştırarak dua eder, sonra ağaç ve kaya kovuklarına bırakırmış. Bunu ruhları beslemek için yaparmış. Bu kadın iyice yaşlandığında gözleri görmez olmuş. Tılsımlarla yaptığı tüm görevini sürdürmesi için kan bağı olan bir kadına “el vermiş”.
Bu yazıda aktarılan halk anlatıları, ait oldukları sahanın kültürel belleğini yansıtan önemli öğeler içermektedir. Anlatılarda geçen “ocak başı, ateş, sincap ve ona başka bir ad takma, ejderha, ruh, kaya ve ağaç kovukları, el vermek” gibi sembollerin eski Türk inanışlarındaki özgün imgelerle bağlantıları bulunmaktadır.
Sahil insanı eskiden buğday ekmek için Alucra taraflarına gider, kıtlığa karşı burada tarla yaparlarmış. Aşılmaz yollardan, sarp geçitlerden katırlarla buğdayları taşırlarmış sahildeki yerleşkelerine. Tarlayı hasat ettikten sonra büyük anneler avuç avuç buğdayları tarla kenarındaki taşların aralarına, topraktaki deliklere serpiştirirmiş. Yanlarında bulunan çocuklar bu davranışın nedenini sorduklarında “kurdun kuşun, böceğin hakkı” derler ve eklerlermiş: “Biz buraya bir ekmeye bir de toplamaya geliyoruz. Bu tarlayı onlar (böcekler vs.) yıl on iki ay bekliyorlar, buranın asıl sahibi onlardır” derlermiş (H. Kemal Baykal’ın aktarımı, 9 Eylül 2012). Yukarıdaki cadı anlatısında “kadının ağaç ve kaya kovuklarına tahıl taneleri bırakması”, ayrıca Dereli yöresinde eski Hıdırellez gelenekleri arasında; kuru sebze veya tahıllardan oluşan bir karışımın yemek gibi pişirilerek ağaç kovuklarına, taş aralarına serpilmesi ve bunları doğaya ait ruhların yiyeceği; aynı inanışla yol kenarlarına ve mera gibi ortak kullanım alanlarına fasulye, mısır gibi bitkilerin tohumları atılması gibi uygulamaların bulunması (M.Kaya, Giresun Yöresi Tarih Kültür Notları, İst.2019, s.208-210) birbiriyle ilişkilidir, kökleri de Asya’daki eski Türk inanış ve uygulamalarına dek inmektedir. -Devamı Haftaya-

Reklam
Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Yukarı Çık