DOLAR: 34.6 TL
EURO: 36.4 TL

GİRESUN YÖRESİNDE BAZI ANLATILAR (4)

3 yıl önce
2.315 kez görüntülendi

Resim bulunamadı
Reklam

(Geçen haftanın devamı)
Giresun yöresinde “rızık ve nasip” üzerine anlatıla gelen iki hikâyeyi bu yazıda nakledeceğiz. Dereli yöresinden derlediğimiz bu iki hikâye, insanın nasibinin, rızkının bir şekilde kendisini gelip bulacağı mesajını vermektedir. Ancak bu hikâyelerdeki kazanımlar, alınteri ile elde edilenlerin dışında olduğu gibi, çok kazanç için çalışmanın şart olmadığı düşüncesinin hâsıl olmasına da kapı aralamaktadır. Hikâyelerden ilki “Veresi Oldu mu Allah Döve Döve Verir!” adıyla şöyle anlatılmaktadır:
“Eşkıyalığın fazla olduğu dönemlerde Dereli yöresinde, orta yaşlarda bir değirmenci yaşarmış eskiden. Değirmende darı öğütür, ondan pay alarak geçinirmiş. Bir gün bir eşkıya grubu büyük bir baskından dönerken değirmene gelmişler. Değirmenciye, baskında yağmaladıkları ganimetleri ve bir sürü altını vererek “bunları saklayacaksın, biz senden kısa süre sonra alacağız!” demişler. Eşkıyalar başka bir yere baskına gidiyorlarmış ve bu ganimetleri yolda koruyamama olasılığını düşündükleri için değirmenciyi bunları muhafazaya zorlamışlar. Fukara değirmenci, bu kadar ganimeti görünce “koruyamam ben, bana vermeyin bunları” diye yalvarmış eşkıyalara. Çünkü koruyamazsa eşkıyaların kendisini öldüreceğini biliyormuş. Değirmenci eşkıyalara ganimetleri koruyamayacağını, kendisine emanet etmemelerini istediğini söyleyince, eşkıyalar onu çok fena bir şekilde dövmüşler. Sonuçta değirmenci iyice korkmuş ve kabul etmiş ganimetleri alıp saklamayı. Eşkıyalar başka bir baskına gitmişler. Ancak burada pusuya düşüp öldürülmüşler. Değirmenci olan bitenden habersiz yıllarca ganimetleri muhafaza etmiş. Aradan epey zaman geçince, şüphelenmeye başlamış ve eşkıyaları soruşturmuş. Sonunda eşkıyaların öldürüldüğünü öğrenmiş ve artık ganimetler ona kalmış. Değirmenci altınları bozdurup durumunu düzeltmeye başlamış. Git gide değirmencinin durumunun düzeldiği ve zenginleştiğini gören komşuları şüphelenmiş ve her gün sormaya başlamışlar: “Sen fukara bir değirmenciydin, öğüttüğün darılardan aldığın “hak”lar olmasa acına ölürdün de bu zenginlik nerden gelmeye başladı anlat hele!” diye baskı kurup duruyorlarmış. Değirmenci uzun süren baskılar sonunda sadece şunu söylemiş: “Kurban olduğum Allah’ım veresi oldu mu döve döve de veriyor!”
“Kör Kurdun Rızkını Veren Allah Benimkini de Elbet Verir” başlığıyla anlatılan ikinci hikâye ise şöyledir:
“Bir çoban varmış. Ağanın koyununu yaymaya gidermiş her gün dağlara. Ancak sürüden her gün bir koyun eksilirmiş. İşin içinden çıkamaz, hayret edermiş bu duruma çoban. Bir gün, “bu koyunlar nereye gidiyor, her gün neden eksiliyor, ağadan neden her gün azar işitiyorum” diyerek iyice meraklanmış ve koyunları büyük bir titizlikle takip etmeye başlamış. Sürüye takibe alan çoban bir de ne görsün; koyunlardan biri sürüden uzaklaşıyor, ot yok, su yok, bir hayli yol gidiyor, sonunda bir mağaraya giriyor ve gözleri kör bir kurt yatıyor. Koyun varıp kurdun önüne yatıyor. Kurt da onu yiyor. Çoban bu durumu hayretle izliyor ve diyor ki “Allah’ım sana neyin eksikliği var ki, işte kör bir kurdun rızkını bile böyle veriyorsun”. Çoban sonra da dönüp kendi kendine diyor ki: “Ben o zaman boşuna çalışıyorum, kör kurdun rızkını bile veren Allah benim rızkımı da verir besbelli”. Çoban artık çalışmamaya karar veriyor, gün boyu evde yatarak vaktini geçirmeye başlıyor. Karısı sürekli “kalk, çalış, aç kalacağız, bir şeyler yap” dedikçe adam, “kör kurdun rızkını veren Allah benim rızkımı da verir besbelli” diyerek cevap veriyor ve başından geçen olayı da anlatıyor. Uzun zaman geçiyor bu şekilde; adam hâlâ evde yatıyor. Odun bitiyor, kadın yalvarıyor adama: “Git ormandan odun yap, al getir” diye. Adam yine aynı cevabı verip yatmaya devam ediyor. Üstelik karısına da ev işlerinde hiçbir şekilde yardımcı olmuyor. Karısı en sonunda kör, eski bir balta ile odun aramaya gidiyor. Bir derenin kenarında köhnemiş bir ağaç köküne rastlıyor. Ondan odun yapmak için uğraşıyor, kökü yerinden oynatmaya çalışıyor ve kök yuvarlanıyor, kökün altından bakır bir kazan çıkıyor. Ancak kazan gömülü ve kadın onu yerinden çıkaramıyor. Heyecanlı bir şekilde eve koşuyor, adama: “Kalk gel, derede kazan buldum çıkaralım yerinden, altın var herhalde, zengin olduk” diyerek bağırıyor. Adam yine umursamıyor ve yatmaya devam ediyor. Kadın ise komşusundan yardım istiyor. Komşusu ile kazanın yanına gidiyorlar. Çıkarıp içine bakıyorlar ki çamur, solucan ve akrep dolu. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor kadın ve o ruh haliyle diyor ki komşusuna “gel şu kazanı şu lanet adamın kafasına çarpıp onu öldürelim” diyor. Komşusu çekinip gitmiyor, kadın ise kazanı yüklenip eve gidiyor. Yerde uzanan kocasına doğru fırlatıyor kazanı. Komşusuna görünmeyen altının tılsımı bozuluyor ve o anda kazanın içinden altınlar savruluyor her tarafa… Adam yattığı yerden doğrularak: “Ya kadın ben sana hep demedim mi, kör kurdun rızkını veren Allah benimkini de verir diye!” diyor.

Reklam
Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Yukarı Çık