DOLAR: 34.6 TL
EURO: 36.4 TL

EYNESİL YÖRESİNDE YAYLACILIK GELENEĞİ (3)

6 yıl önce
3.917 kez görüntülendi

EYNESİL YÖRESİNDE  YAYLACILIK GELENEĞİ (3)
Reklam

Modern dünyanın popüler anlayışında insanın iriliği, eski zamanlardaki albenisine sahip değildir. İhtiyaçlar değişmiş, tarlalarda insan gücüne olan ihtiyaç büyük oranda ortadan kalkmış, yayla göçlerinin çoğu turizme dönüşmüş, hayvancılık son derece azalmıştır. Sonuçta; çok çocuklu ailelerin işgücüne olan ihtiyacı ortadan kalkmış, yayla ve köy yaşantısında fiziki güç gerektirecek nitelikte işler yapılmaz olmuştur. Geçmiş dönemlerde, gelinlerin iri yapılı olmasını isteyen kaynanalar, köy ve yayla işlerine endeksli yaşam tarzının değişmesiyle “babayiğit/etli-kemikli” gelin beklentilerinden vazgeçmişlerdir.

Bugün Giresun yöresinde her kemençecinin türkülerine konu ettiği bir dağı, bir yaylası vardır. Sisdağı’na, Halbaba’ya, Göktepe’ye, Karaovacık’a, Kadırga’ya ve tüm yüksek tepelere, yaylara hatta obalara türküler yakılmıştır. Öyle ki adına türkü yakılmamış eski bir yayla kalmamıştır. Bu sosyolojik gerçeğin, toplumsal psikolojinin bilinçaltında ise yurda, ocağa bağlılık yatmaktadır.

Yaz aylarında gurbetçiler, yaylara akın etmektedirler. Geleneksel şenliklerin de gerçekleştirildiği yaylaların en kalabalık olduğu dönem, yaz aylarıdır. Yayla şenliklerinde, yöresel sanatçıların eşliğinde, yollar ve dinlenme yerleri kalabalıklaşır. Genellikle Temmuz ayında yapılan şenlikler, bir gün sürer ve yaylaların en kalabalık günü şenlik günüdür.

İnsanların son zamanlarda yaylaya olan talepleri artmış, yayla evleri çoğalmaya başlamıştır. Ata mirası olan yayla kültürü, giderek yayla evlerini, köy evlerinden daha özenli hale getirmeye başlamıştır. Eskiden rastgele ağaçlardan, topraktan ve taştan yapılan evler, yerini betonarme veya prefabrik evlere bırakmıştır.

Yaylada hayvanların konakladığı yerlere, halk arasında “bad, köm, tam” denir. Badlar, üstü açık ve ağaçlardan yapılmış ağıllardır. Halk arasında genel olarak “canavar” olarak adlandırılan kurt, tilki ve ayı gibi yırtıcı hayvanlar, bu korunaksız ağıla kolayca girip, hayvanlara zarar verebilmektedir.

Yaylalarda çok eski tarihlerden beri obalaşma tarzında yerleşimler mevcuttur. Her obanın sınırları eski tarihlerden beri bellidir. Geçmiş dönemlerde, komşu obalardan otlak satın alınabilmekteydi. Bunun haricinde, bir obanın hayvanı, diğer obanın otlağına geçirilemezdi.

Bugün hayvanlar ve yayla yükleri motorlu taşıtlarla yaylaya çıkarılmaktadır. Eskiden ise hayvanlar yaylaya, yaya olarak götürülürdü. Yaylaya götürülecek gıdalar ve bazı eşyalar, katırlarla taşınmaktaydı. Yayla yolunda, hayvanın yorgun düşerek gidememesi durumunu ifade etmek için “dayandı” denirdi. Yayla yolunda, ayaklarından rahatsızlanan hayvanların hastalığına “tabak” adı verilirdi. Ayrıca “davun” diye tabir edilen, insanda olduğu gibi hayvanda da görülebilen hastalık da yaygındı. Yaylada, hayvanın yemeden içmeden kesilmesi “ot tuttu” şeklinde yorumlanırdı. Hayvanın öksürerek rahatsızlanması ise “kelebek” hastalığı olarak adlandırılırdı. Hayvancılık yapanlar, bu hastalıklara kendi yöntemleriyle tedavi uygularlardı.

Köyde hayvancılık yapan, ancak yaylacılık yapamayan kimseler, hayvanlarını yaylacılık yapan birinin sürüsüne katardı. Sürü sahibi, sürüye katılan hayvanlara “katma mal” derdi. Katma malın sahibi, sürüye kattığı hayvan sayısına göre, sürü sahibine “güdü parası/bakı parası” adı altında bazı ücretler ödemek zorundaydı…
(DEVAM EDECEK)

Reklam
Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Yukarı Çık