DOLAR: 34.6 TL
EURO: 36.4 TL

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ARPACIK KÖYÜ

3 ay önce
205 kez görüntülendi

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ARPACIK KÖYÜ
Reklam

Adnan YAZICI /adnan_yaz@hotmail.com

Espiye’nin Arpacık köyü. Burası Espiye İlçe merkezine 12 km mesafede, Espiye Ericek grup yolu üzerinde ve Gelevera deresi kenarında şirin bir köydür. Espiye’nin 31 köyü içerisinde tarihi ve manevi özellikleriyle ön plana çıkan, bu anlamda araştırmacıların da ilgisini çekmektedir.
Köyün ileri gelenlerinden Galip İmamoğlu ile zaman zaman yaptığımız sohbetlerde Arpacık’tan konuşuyoruz. Espiye’de ikamet eden, Esnaf ve Kefalet Başkanlığında uzun yıllar müdür olarak görev yapan Galip İmamoğlu’nu daha Espiye’ye gelmeden önce bir kitap çalışması esnasında tanımış ve kendisiyle o zamanlar Arpacık’a gelmiştim. Tarihe, geçmişe olan merak ile dikkat çeken İmamoğlu aynı zamanda sosyal sorumluluk adı altında köyde çalışmalar yapıyor. Köyün değerlerinin kazandırılması, Arpacık mezarlığının günümüzdeki haline getirilmesi, köy meydanındaki köy çeşmesinin tarihe mal edilmesi, köy konağı yapılması gibi birçok çalışmada yer almış. Köy ile ilgili araştırmalarımızı hem onunla hem de 1935 doğumlu Havva Arpacık’la röportaj yaparak sentezleyip bir çalışma ortaya çıkarmaya çalıştık.
Anadolu’nun Türkleşmesi öncesinde Arpacık köyünün bir Rum yerleşkesi olduğu bilinmektedir. Köyün tarihçesi kesin olarak bilinmemekle birlikte 15. yüzyıl içerisinde kurulduğu tahmin edilmektedir.1461’de Trabzon’un fethedilmesi sonrası bölgenin Türkleşmesi ve İslamlaşması çalışmaları sonucunda bölgemizdeki yerleşim yerleri ve köylere gönderilen din adamları ve ulemalarla birlikte buraların ihya edilmesi sağlanmıştır. Arpacık köyünün de bu anlamda gayrimüslimlerin olduğu yerlerin Müslümanlaştırılması için seçildiği düşünülmektedir. Köyde Rumlardan kalma tarihi bir çeşme vardır. Şıdıka isminde bir Rum taş ustası tarafından yapıldığı söylenmektedir. Halen Rumlardan kalma taş mimari yapılara da rastlamak mümkündür.
Köyün kurucusunun Ehli Velayet Sahibi Keramet Şıh Menteşeoğullarından Zeynel Abidin ve oğlu olduğu rivayet edilmektedir. Anadolu’ya görevlendirildiği zaman Güvenç abdal dergâhından ve Hacı Bektaş-ı Veli soyundan olduğu tevatür edilmiştir. Ahi teşkilatının, ahi kültürünün yetileriyle donatılmış zatı muhterem geldiği yeri yurt edinme, İslamlaştırma ve Türkleştirme adına birçok faaliyetlerde ve telkinlerde bulunmuştur. Bu faaliyetlerin başında köye geldiğinde eski mimari usullere uygun köy odası yaptırmıştır. Yine köyün kuzeydoğu tarafında Kuz deresi tarafında köyün ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla köy değirmeni yaptırmıştır. Köyün merkezinde bir cami yaptırmak suretiyle dini hizmetlere, ahalinin dini vecibelerini yerine getirmesine yardımcı olmuştur. Burası daima düşkünlerin, yolcuların askerlerin geçtiği, konakladığı ve sürekli bunlara yardımda bulunan bir yer olmuştur.
Köyün adı nereden geliyor? Din âlimleri, ulemalar Anadolu’ya görevlendirildiğinde köyün kurucusu “bir arpa ekecek düz bir alan buldum” demiştir. Oradan köyün adı Arpacık olarak belirlenmiştir. Köyün Arpalık diye şimdilerde mera olan bir yeri bulunmaktadır. Köyün ismi ile müsemma olarak köyde Arpacık soyası oldukça yaygındır.
Kurucu zat bu köyde yerleşmiş ve oluşum sırasında bir takım telkin ve tavsiyeleri olmuş. Bunları biraz daha irdelediğimizde manevi tezahürleri ve yetileri de diyebiliriz. Bunların başında şunu söylemiştir: “Her kim benim köyümde yaşayıp namazını kılıp orucu tutarsa yesin ekmeğini aşını, her kim bu köyde durur namazını kılmaz orucu tutmazsa yesin toprağını taşını” diyerek insanları hakka, namaz ve oruca davet etmiştir. Bu da kabul görmüştür. Bunun yanında dışarıdan evlenmeyi çeşitli sebeplerle caiz saymamıştır. Bu yetiye, bu uyarıya halen günümüzde olabildiğince uyulmakta, azami riayet edilmektedir. Köyde akraba evliliği çok yüksek seviyededir. Diğer bir yetisi “benim topraklarımda acı veren hiçbir bitkinin ekilmemesi gerekir” diyerek bunları yasaklamasıdır. Köyde soğan, sarımsak, biber, patlıcan gibi acı veren her türlü bitkinin ekilmesi men edilmiştir. Bu yasağa da köylüler harfiyen halen uymaktadır. Ekilen bitki büyüdükçe o kişinin birinci derecede yakınları ve akrabalarında hastalık zuhur ettiğine inanılmış ve bu bitkinin sökülüp imha edilmediği sürece bu hastalık ve bu rahatsızlığın devam ettiği varsayımına ulaşılmış. Örneğin köy ahalisinden Ayşe Kadın diye ifade edilen biri bir vakit soğan ekmiş, bir süre sonra ölen oğlunu bu mevzuya bağlamış. Yine ahaliden Hava Kadın soğan ekmiş, kızının ağzında zuhur eden felci bu hususa dayandırmış. Dışardan gelen bir gelin bu inanca uymayarak bahsedilen sebzeleri ekmiş ama iki tane özürlü çocuğu doğmuş. Başka bir gelinin de çocuğunun başında farklı bir şey ile dünyaya gelmiş.
Köyde şu anda izah edilemeyen bu inancın gereği acı veren bitkiler ekilmemektedir. Ahali bu bitkileri satın almak suretiyle ihtiyaçlarını karşılama yoluna gitmektedir. Bu manevi şahsiyatın bir tezahürü, toplumdan bir talebi diye düşünülmekte, ekildiği zaman da incitildiği hissedilmektedir. Bir Eylül ayında köyde Tahir Ağa’nın oğlu İbrahim Arpacık’ın turşuların yapıldığı sırada “çarşıdan gelirken soğan, sarımsak biber vs. getir” demiş eşine. İbrahim Arpacık siparişleri Espiye merkezden alıp patika yollardan yürüyerek köye gelmiş ama epey yorulmuş. Sonra ellerini açarak “ey mübarek ekmesini yasaklayacağına yenmesine yasaklasaydın ya” demiş.
Diğer taraftan Karadeniz bölgesinin birçok yeri dağınık yerleşime sahip olmasına rağmen köydeki evler nizami bitişik vaziyette inşa edilmiştir. Köy genelinde komşuluk ilişkileri, sosyal ilişkiler oldukça iyi durumdadır. Köyde kanatlı hayvanlar gibi kümes hayvanları beslenmez. Bunun gerekçesi şu rivayete dayandırılır: Bazı geceler ahali eve çekildiğinde atların üzerinde manevi şahsiyatları derin olan cübbeli, sarıklı kişiler gelir camide namaz kılarmış. Atların nal ve zil seslerinin duyulduğu cami kapısında yok olduğu da görülmüş. Bunu bilen ahaliler evlerinin bahçelerini diğer evin sınırına kadar süpürüyorlarmış. Yine böyle bir zamanda atların ayağına tavuk pisliği değmiş. O olaydan sonra bu atlılar bir daha ortalıkta gözükmemişler. Bunun dışında köyde ayrıca kedi, köpek gibi hayvanlar da barındırılmaz.
Diğer bir husus da incir ağacının yakılmamasıdır. Bu da Kuran-ı Kerim’de Tin suresinde geçen And olsun ki tin (incir) ve zeytine 1. ayetinden esinlenerek bu iki nesnenin birçok şeyinden faydalanıldığı için ayette geçen kutsiyete atfedilmesidir. Köyün kurucusunun sırrına erilemez bir gerekçesi var mıdır bilinmemektedir. Halen incir ağaçları kendi başlarına devrilir, çürür ama yakılmaz. Tarihi süreç içerisinde köyde trafik kazası, cinayet, insanlar arası husumet, boşanma davaları gibi olumsuz vakalara pek rastlanmamıştır. Bunun adli mercilerde yapılacak istatistiklerde de kaydı bulunabilir. Espiye’nin 31 köyü içerisinde vukuatı olmayan köy burasıdır denilebilir. Herkes birbirleriyle yakın akraba oldukları için sorunlar kendi mecralarında çözülür. Herkes birbirine yakın olduğu için kimsenin kimseye zarar vermeyeceği düşünülür. Komşuluk ilişkileri çok geliştiği için sosyal paylaşımlar, bölüşümler had safhadadır.
Arpacık köyünün tarihteki bir diğer özelliği ise Birinci Dünya Savaşı sırasında Harşit savunmasında 37’nci Kafkas Tümen komutanlığının karargâh merkezi olarak rol üstlenmesidir. Miralay Hacı Hamdi Paşa komutasında köyde Tahir Ağa’nın (Arpacık) evi ve diğer yerleşkesi karargâh merkezi olarak kullanılmıştır. Savaş sırasında köyün muhtarı olan Tahir Ağa aynı zamanda varlıklı olup çevrede nüfuzu olan, sözü geçen biri imiş. 37’nci Kafkas Tümen Komutanlığının karargâhının Arpacık’a kurulacağının duyulmasının ardından evini karargâh merkezine tahsis etmiş. Ev tek katlı, altında ahır samanlık bulunan, bir büyük oda, bir mutfak ve girişi holden ibaret, küçük pencereleri olan taş duvarlarla örülü, aralarında ağaç direklerin bulunduğu, üstü hartama ile çatılı bir evdi. Pencereler ağaç kapaklarla kapatılıyordu. Hacı Hamdi Bey burada savaş boyunca Ocak 1918’e kadar kalmış ve Harşit’teki birlikleri yönetmiştir. Çolak Ahmet Arpacık’ın evi tümenin iletişim merkezi idi. Arpacık Camiinin mahzeni silah ve cephanelik deposu olarak kullanılmış. Haydaroğullarına ait yer askerin aşevi olarak hizmet vermiş.
Hacı Hamdi Bey’den sonra komutayı Kazım Özalp almış ancak burada çok kalmayarak 12 Şubat 1918’de ileri harekâta katılmış. Tahir Ağa’nın evinin olduğu yer bir sırtta Gelevera Deresi, Harşit Vadisi tepeleri ve Şaban kalesini gören bir konumda idi. O nedenle bu yerleşkenin bilinçli seçilmiş olduğu düşünülmektedir. Kadınlar sırtlarında Şaban Kalesindeki birliklere ve Ağaçbaşı’na kadar ayaklarında çarık bile olmadan yük taşımışlardır. Civil kızı Emine Beşikçi bunlardan biriydi. Birinde gece yük taşırken çok korkmuş ve korkudan hastalık çekmiş. Şaban kalesinin olduğu yer gedük olduğu için Gedük Kıranı da deniliyormuş buraya. Rusların Şabankale’ye attıkları toplar Arpacık’tan oldukça fazla hissedilmiş. Arpacık köyü işgale uğramamasına rağmen zaman zaman Rus toplarına da hedef olmuş. Köyün merkezinde halen “Yanık tarla” olarak bilinen yer Rus top ateşlerinin sonucunda tahribata uğradığı, yandığı için bu şekilde adlandırılmış.

Arpacık köyü mezarlığına şehitler de defnedilmiştir. Mezarlığın hemen yakınlarında Tahir Ağa’nın eşi Arzu Kadın daha yeni gelin olduğu sıralarda ekilen mısırın otunu kazıyormuş. İki kişi ayağından iki kişi başından askerlerin buralara taşındığına şahit olmuş. Şehitleri görünce ürpermiş, korkmuş ve elindeki kazmayı atıp koşarak eve gelmiş. Arzu’nun ilk eşi İdris Bey seferberlikte gidip gelmeyince Arzu Tahir Ağa ile evlenmiş. Esasında Arzu da Tahir Ağa’nın ikinci eşi idi. Mezarlıkta büyük çam ağacının dibinde yaklaşık on sene önce bir kadın ölünce mezar yeri eşilirken burada asker elbisesi, nefte, kasatura, bir miktar para ve eski mermi kovanları bulunmuş. Önce jandarmaya bilgi verilmiş. Sonrasında Giresun Müze Müdürlüğüne bilgi verilerek buluntular teslim edilmiştir.

Savaşın sona ermesi, birliklerin buradan çekilmesinden sonra Tahir Ağa eşkıyalar tarafından baskına uğramış. Eşi ve çocukları yaylada olduğu sırada evini basan eşkıyalar her tarafı idik didik etmişler. Üç kişi olduğu söylene eşkıyalar Tahir Ağa’ya “paranın yerini söyle yoksa seni öldüreceğiz” demişler. Tahir Ağa’nın başına kızgın sacayağı geçirmişler. Tahir Ağa ölmesine ölmemiş ama büyük darbe almış. 1952’de vefat etmiş ve Arpacık mezarlığına defnedilmiş.
Köyün ileri gelen din âlimlerinden Müderrisoğlu Ahmet Efendi İstanbul Fatih Medresesinde uzun yıllar öğrencilikten sonra yurdun çeşitli yerlerinde medrese hocalığı yapmış, fahri olarak da uzun yıllar din görevlisi olarak hizmet vermiştir. Onun oğlu Müderrisoğlu Mustafa Arpacık da köyde çok uzun yıllar hiçbir ücret almadan görev yapmış. Yine köyün ileri gelenlerinden 1900 doğumlu Galip Arpacık İstiklal Savaşı’nda Batı Cephesinde görevliyken yaralanmış. Eskişehir Devlet Hastanesinde kalmış bir süre. Gazilik unvanı almış. Yine köyün ileri gelenlerinden uzun süre muhtarlık yapmış Helim oğlu Ali Bıyık da İstiklal savaşı gazilerindendir. 1314’te (1898) doğmuş, 1977’de ölmüştür.

Arpacık köyü yoğun göç veren köylerimizden biridir. Büyükşehirlere özellikle İstanbul’a çok göç vermiştir. Köyde şu an oldukça sakin bir hayat yaşanmaktadır.

Sonuç olarak; Espiye’nin 31 köyü içerisinde tarihi ve manevi özellikleriyle ön plana çıkan Arpacık köyü ayrıca Kafkas Cephesinde Harşit Savunması sırasında karargâh olarak da tarihteki yerini almıştır. Bu araştırmacıların ve yetkililerin ilgisini çekmekte, zaman zaman buralarda araştırma/incelemeler yapılmaktadır. Özellikle köyde yaşatılan kültür, uyulan yasaklar oldukça dikkat çekicidir. Bu anlamda köye son zamanlarda ziyaretler artmıştır.

Reklam
Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Yukarı Çık