GİRESUN YÖRESİNDE EVLENME GELENEKLERİ-3
Gelin, damat evine getirilmeden düğün bitmezdi. Baba evinde vedalaşır ve oğlan evine gitmek üzere kapıdan çıkacakken kardeşleri onu kapıdan hemen çıkarmazdı. Bahşiş isterlerdi. İstedikleri nakdî miktarı, damadın babası vermek zorundaydı. Buna “kapı bahşişi” denilirdi. İstenen bahşiş verildikten sonra, gelin evden çıkarılırdı. Gelin, ana-baba ve akrabalarıyla vedalaşmış olarak doğup büyüdüğü ocaktan bu şekilde ayrılırdı. Bu esnada gelinin ailesi, akrabaları ve arkadaşları ağlardı.
Gelin, damadın kolunda, artık başka bir hayata başlamak üzere yeni yuvasına hareket ederdi. Gelinin çeyiz sandığı ve özel eşyaları, damat evine taşınırdı. Eskiden gelinle damadın ve eşyaların taşınmasında, süslenmiş at ve katırlar kullanılırdı. Motorlu araçların yaygınlaşmasıyla bu iş, arabalarla yapılmaya başlandı. Gelin arabasının önü, kız tarafından birilerince kesilir, bahşiş istenirdi. Küçük meblağlardan oluşan bahşişler, bu gelenek icabı önceden zarflara eşit şekilde konulmuş olurdu. Bazen de çocuklara dağıtılacak bahşişlerde, para yerine şeker tercih edilirdi. Bahşişler verildikten sonra, kesilen yol açılırdı.
Gelin, damat evine getirilirken türlü kutlamalar yapılırdı. Eski bir gelenek olarak, evin kapısına bir sürahi dolusu su konulur ve gelin sürahiye tekme atarak suyu dökerdi. Eşikten girerken de çay tabağı veya kâse gibi mutfak eşyaları, geline kırdırılırdı. Bu uygulama ise “gelin yiğit olsun” inanışına binaen yapılırdı. Düğünde görevli kemençeci, gelin ağlatma havası çalar ve türkü söylerdi. Gelin, yeni evine geldiğinde çalgılar susardı. Damat tarafınca, geline “hoş geldin merasimi” yapılır; damat tarafından olanlar geline “hoş geldin” derdi. Ardından dualar edilir, âminler söylenirdi.
Gelinle damadın resmî nikâh işlemleri düğünden birkaç gün önce yapılmaktaydı. İmam nikâhı ise gelin yeni evine girdikten sonra, hocalar tarafından yapılırdı. Damadın dedesi veya babası geline meyve ağacı, inek, dana, koyun veya tarla gibi bahşişler vaat ederdi. Buna “nikâh bahşişi” denilirdi. Nikâh esnasında gelin ve damada İslam’ın 32 farzı saydırılırdı. Nikâhın kıyılması için bu farzları bilmek şarttı. Nikâh, hoca ile damat ve gelin ailelerini temsil eden “baba vekilleri” arasında, “alı alı aldın mı? veri veri verdin mi?” soruları sorularak kıyılırdı. Kaçarak evlenmiş olanlar için de aynı yöntem uygulanırdı.
Eskiden evlenen erkekler, ilerleyen zamanlarda bir ev yaparak baba evinden taşınırdı. Evin en küçük erkeği evlense de sonuna kadar anne-babasıyla aynı evde yaşar, onları yalnız bırakmazdı. Bu geleneği sevmeyen gelinler, yörede bugün halen kullanılmakta olan “evin küçük oğlu alınmaz” sözünü söylemişlerdir.
Gelin, damat evinde üç gün süpürge tutmuyor, herhangi bir iş yapmıyordu. Üç gün misafir gibi davranıyor, bu süreçte kaynanası ile konuşmuyordu. Bu âdete, “dil tutma” deniliyordu. Düğünden üç gün sonra, “gelin görme” âdeti yerine getiriliyordu. Ailesi, gelini ziyaret etmeye geliyordu. Gelin, kendisini ziyarete gelenleri kapıda karşılıyor, büyüklerin elini öpüyordu. Ziyarete gelenler de geline bahşiş veriyordu. Düğünden birkaç gün sonra ise gelin, damat ve ailesi, gelinin baba evine ziyarete gidiyorlardı. Buna “geriliğe gitme” denilirdi. Damadın yakınları ise bu ziyareti “yumurta yemeye gitmek” olarak adlandırırdı (Gülbahar Bodur ile yapılan görüşme, Eynesil, 31.05.2017; Ömer Bodur ile yapılan görüşme, Eynesil, 31.05.2017).
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.