ÜLKÜTAŞIR’IN AĞAÇ KÜLTÜ ARAŞTIRMALARI (1938) -3-
Ülkütaşır’ın Türklerde ağaç kültüne dair araştırmaları Osmanoğulları Beyliği döneminden örneklerle sürmüştür. Bu kısımda Osman Bey’in Şeyh Edebali’nin evinde gördüğü ağaç rüyası işlenmiştir:
“Ağaç kültü hakkında Osmanoğullarının ilk devresine ait tarihi kayıtlar bize bu hususta kâfi malûmat vermektedir. Tarih üzerinde ayrı bir rol oynamış olan bu hurafe Osman’ın Şeyh Edebali’nin evinde uyurken gördüğü ay ve ağaç rüyasıdır. Tarihi kayıtlara göre; Osman rüyasında kendisini şeyhin yanında yatıyor gördü. Bu esnada Edebali’nin koynundan bir ay doğdu ve Bedir tam haline gelince inip kendisinin koynuna girdi. Bunun üzerinde belinden bir ağaç çıkarak yükseldi ve büyüdükçe yeşillendi, güzelleşti. Dallarının gölgesi ile bütün dünyayı örtüyordu. Ağacın yanında dört sıra dağlar gördü ki bunlar; Kafkas, Atlas, Toros ve Balkanlardı. Ağacın köklerinden Dicle, Fırat, Nil ve Tuna çıkıyordu ve deniz gibi, üzerinde gemiler vardı. Tarlalar mahsulat dolu idi. Dağların tepeleri de sık ormanlarla örtülü idi. Vadilerin her tarafında şehirler vardı. Bunların hepsinin altın kubbelerinde bir hilâl yükseliyor, sayısız minarelerinden müezzinler ezan okuyor ve sesler, ağacın dallarındaki kuşların cıvıltısı ile karışıyordu. Ağacın yaprakları kılıç gibi uzanmağa başladı. Derken bir rüzgâr çıkıp ağacın yapraklarını İstanbul şehrine doğru çevirdi. Şehir iki denizin ve iki karanın mültekasında, iki firuze ile iki zümrüt arasına oturtulmuş bir elmas gibi idi. Ve böylece bütün dünyayı kuşatan geniş bir ülkenin teşkil ettiği yüzüğün kıymetli taşı idi. Osman yüzüğü takarken uyandı… Buna Osmanlı tarihinde ayrı bir mevkii olan ağaçları da ilâve edebiliriz. Vak’a-i Vakvakiye’de insan başlarından birçok meyveler veren Şecere-i Vakvak ile Darağacı vazifesini gören diğer ağaçlar bu meyanda kayda şayandırlar” (Akgün, 14 Temmuz 1938).
Ülkütaşır’ın ağaç kültü ile ilgili araştırmaları dönemine göre oldukça nesnel bir içeriğe sahiptir. Türk kültürünün ağaca bakışını, efsane ve anlatılarından hareketle aydınlatmaya çalışan Ülkütaşır, bu çalışmasında yerel örneklere fazlaca değinmemiştir. Anadolu’nun her köşesi gibi, Giresun yöresinde de “kutsal ağaç” kültü ve ağaca dayalı efsaneler mevcuttur. Yöre kırsalında “çağman” diye adlandırılan çınar ağacına dayanıklılığı ve büyüklüğünden dolayı hayranlık duyulmaktadır. Allah’ın birliğini sembolize eden servi ağacına da kutsiyet atfedilmektedir. Bu ağaçlar genellikle mezarlıkların vazgeçilmezidir. Bunların dışındaki bazı ağaçlar ise dilek dilenen, adak adanan mekânların en önemli imgesi olmuştur. Ayrıca yöre kırsalında ağaç figürlerinin geleneksel dokumalara yansıdığını belirtmek gerekir. Örneğin, Eynesil çevresindeki bazı dokumalarda “alaçam deseni” diye adlandırılan bir motif bulunmaktadır. Çam, yörede Sisdağı’nı; yaylayı, yöre insanının özgürlüğüne kavuştuğu, toprağın can bulduğu, obaların şenlendiği ve hayvanların sınırsız besine eriştiği; ürün verdiği ekonominin canlandığı dönemi ifade etmektedir.
Ağaçlarla ilgili bazı inanışlar da mevcuttur: Ev içinde incir ağacının yakılmaması (ocağına incir dikmek deyimi bununla ilgilidir), ceviz ağacı altında uyunmaması gerektiği, aksi takdirde uğursuzluk ve belâ geleceği inanışları bunlara örnektir.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.